4 Nisan 2018 Çarşamba

BİZİM İSTANBUL - Çay Ocağında Demlenen Gurbet Türküleri



BİZİM İSTANBUL

İstanbul’daki Kemah


Çay Ocağında Demlenen Gurbet Türküleri

İstanbul’da, Şişli’nin ara sokaklarında elindeki yıllanmış çay tepsisini sallayarak müşterilerine çay yetiştiren, çay evinin önüne attığı masalarda insanların dinlendiği, çaylarını yudumlarken sohbetlere daldığı Adil Çakmaktaş’ın çay ocağındayız.

Yıllara meydan okuyan enerjisi ve gülen gözleriyle hala küçük çocukken başladığı mesleğinin heyecanını üzerinde taşıyan bir hemşehrimizin hikayesidir bu. Aslında bu hikaye İstanbul’daki Kemahlı son çaycıların hikayesidir.

1930'lu yıllar ve sonrasında İstanbul’a (gurbete) çalışmaya giden Kemahlılar daha sonra eşlerini ve çocuklarını da yanlarına almaya başlarlar. Böylece 1950’li yıllardan itibaren ikinci nesil de gurbetin yolunu tutar. Babalarının tutunmaya çalıştığı bu şehirdeki yaşam bir yanı ile onlara çok ilginç gelse de bir yanıyla çok çileli ve hüzünlü bir yaşamın başlangıcıdır. Memleket’le bağlarını koparamazlar, çünkü babaları gibi para kazanıp, dönmek için gitmişlerdir. Anadolu’nun her yanından İstanbul’la Almanya’ya büyük bir göçün başladığı o yıllardır. Ülke iktisadi ve sosyal bir değişim sürecinden sancılar içinde geçmektedir. Çalışmak zorundadırlar ve eğitime ayıracak fazla zamanları ve imkanları yoktur.

Hemşehricilik, dayanışmanın parolasıdır. Kendi işlerini kurabilecekleri en kestirme yollardan biridir çay ocağı işletmek. Öylede yaparlar. Hısım, akraba kim varsa bir araya gelerek bir çay ocağı tutarak işletmeye başlarlar. Bu onlar için şehirde tutunmanın ilk şartıdır. Zamanla bulundukları piyasalardaki işleri kavrarlar, o işlere geçiş yapanlar olduğu gibi çevredeki işlerle çeşitli nedenlerle ilgilenemeyip çaycılığa devam ederek bugüne kadar gelenler de olur. Bu hemşehrilerimize Kemahlı çaycıların son temsilcileri demek sanırım yanlış olmaz. Çünkü artık onların çocukları okumuş, başka mesleklerde ve alanlarda varlıklarını göstermektedirler.

Adil Çakmaktaş’ı diğer çay ocağı işleten hemşehrilerimizden farklı kılan ise; müzisyen yönüdür. Merhum kardeşi Nazmi Çakmaktaş yöresel bir sanatçı olarak tanınıp, seviliyordu. Ailede böyle bir gelenek vardı. Sesleri güzeldi ve türküleri seviyorlardı.

Bozoğlak köyü doğumlu Adil Çakmaktaş’ın 1964 yılında küçük bir çocuk olarak Çaşkur durağına gelerek bindiği kara tren, gurbet türkülerini yıllar sonra çay ocağında demlenmiş bir tonda ve lezzette duymamızı sağlayan hikayenin ortak ve hüzünlü başlangıcıdır.

Öyle gitmişlerdi gurbete, uzun ince bir yolla, kara tren’in penceresinden fırat’a, sararmış ekinlere, kar kaplamış dağlara bakarak, arkada bıraktıklarında akılları, yürekleri kalarak...

Nazım Hikmet’in dediği gibi;

Trenin kalkmasına daha on dakika var,
Vagonlardan uzatmış başlarını yolcular
Bakıyorlar arkada kalacak olanlara,
“Tez geliriz” diyorlar gözleri dolanlara..

Haydarpaşa Garı’nda nöbet bekliyor gurbet,
Gurbet ölüm gibidir: Herkese gelir nöbet!

Dönemediler ! hüzün ve hasretlik hep bir yanlarında asılı kaldı.

Çay ocağında bağlamasını eline alarak işte bu duygularla söylediği türküleri sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanmaya başlayınca kısa sürede büyük beğeni toplayan Adil Çakmaktaş, çalışmalarını daha ileri götürerek yöresel korolarda çalışmaya başlar. Bu sayede hem müzik bilgisini geliştirmeyi hem de farklı yörelere ait türküleri okuyarak sesini daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefler. Bunda da başarılı olur. Amatör olarak çeşitli televizyon programlarına çıkar, etkinliklerde sahne alır. Etnik müziğe meraklı ve memleketine hasret dünyanın bir çok yerinden izleyenleri vardır artık.

Bütün bunları yaparken o doğallığını ve sadeliğini hiç kaybetmez, severek yaptığı baba yadigarı mesleği çaycılığı sürdürür. Kemah’ın insan sıcaklığını tüm çevresine ve sevenlerine o güzel sesi ve yorumuyla ulaştırmayı bir görev edinir. Çünkü o bir memleket sevdalısıdır. Kültürümüzü yaşatmanın ve sevdirmenin en önemli toplumsal görevlerden biri olduğunun bilincindedir.


Abdullah Bozdemir

Kemahkalesi.com



































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder